
İlk dinlediğinizde dönemin caz şarkılarından farklı yapısını
hemen hissediyorsunuz. Siyah ve beyaz bir hayatın, derin, buğulu, teselli edilemez
hüznünü içimize işleten Billie Holiday’in matemli yorumu. Yazılmasına sebep
olan kötülüğün yanı sıra dünya tarihindeki tüm kötülüklere ve kurbanlarına bir
ağıt.
Ağustos 1930'da Amerika'nın güney eyaletlerinden İndiana’da beyazlar
tarafından ağaca asılarak idam edilen zencilerin fotografını gören bir öğretmenin yazdığı şiir, bir şarkıya
dönüşmüş ve belki de her coğrafyada ve zamanda ırkçı şiddete karşı bir haykırış
olmuş.
Doğmadığımız bir zamanda, bilmediğimiz bir coğrafyada, hiç
anlayamayacağımız tereddütlü hayatın acısını bize evimizin koltuğunda günlük
hayatın rutininden kopararak dünya gerçeklerini, toplumsal düşünmeyi,
çözümlemeye çalışmayı, harekete geçmeyi hissettiren şey nedir?
Üç satırlık hikayesinde üç sanat türünün beynimizle
kalbimiz arasında kurduğu köprü.
Her gün haberlerde, gazetelerde, sokakta gördüğümüz ama ilgi
göstermeye odaklanamadığımız için varlığımızdan kaybettiğimiz şeyleri bize hatırlatan, geri
kazandıran olgudur sanat. Sanatçı, görmemizi sağlayan tetiği çekendir.
Abel Meeropol (eserlerinde Lewis Allen adını kullanıyordu) 1937’de şiir ilk yayınlandığında Bitter Fruit /
Acı Meyve ismini kullanmış. Strange Fruit, Billie Holiday tarafından 1939’da ilk kez seslendirildiği “Cafe Society” adlı mekanda Holiday’i aydınlatan spot dışında tüm ışıklar kapatılır, garsonların servis yapmasına izin verilmez, sanatçı şarkısını ayakta ve dua eder gibi söylermiş. Kısa
sürede bu şarkı tüm Amerika’da duyulmuş. Time dergisi yüzyılın şarkısı, New York Post onu güneyin Marseillaise’i
olarak tanımlamış.
Billie Holiday dışında birçok kişi şarkıyı yorumlamış ama bu
yorumdan etkilenerek bir roman bile yazılmış. Nina Simone yorumu da en az Billie
Holiday’inki kadar şarkıyla bütünleşmiş.
Beni etkileyen ve bu yazıyı yazmama neden olan da bu iki
yorum oldu.
Billie Holiday
ve favorim Nina Simone
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder