13 Aralık 2013 Cuma

Lucille














 Bir müzik aleti gördüğümüzde ona karşı merakımızı gizlemeyiz. Özellikle daha önce hiçbir enstruman çalmamış kişiler için incelenmeye değer, ilginç bir objedir. Elimizi uzatır dokunuruz. Çok çekicidir. Kimi incecik tahtanın zerafetini, kimi pırıl pırıl parlayan ince işçilik ürünü metal parçaları ile çok cazibelidir. Daha da ileri gider elimize alıp önceden izlediğimiz kadarı ile ses çıkarmaya uğraşırız. Uzaktan bakınca beceriksizce tuttuğumuz enstrumandan genellikle ses çıkaramaz ya da 1 saniye bile tahammül edilemeyecek sesler çıkarır ve buna çok güleriz.Tüm bu olaylar sırasında sizi izleyen enstrumanın sahibine bakın. İşte o an onun gözleri size çok şey anlatacaktır. 

Bir de şöyle düşünelim; derin bir aşkla sevdiğiniz kadın size "kim bu bana dokunan" der gibi yalvarırcasına bakarken, birinin gelip onu boğazından tutup havaya kaldırdığını, yetmezmiş gibi sağa sola çevirip her an bir yerini kıracakmış gibi hırpaladığını hayal edin. Ya da bebeğiniz uyurken birinin gelip gözünü parmakladığını ve bunu yaparken ağlayan bebeğinize çok güldüğünü.
Abarttığımı düşünebilirsiniz ama bir müzisyen enstrumanıyla özel bir bağ kurar. Bu bağ onun maddi değeri ile bağlantısız onunla kurulan iletişimin, yaşanmışlıkların sonucudur. Müzisyen ve enstrumanı, ele alınıp çalınmaya başladığı andan itibaren birdirler.
Kimisi çocukken tanıştığı enstrumanını yıllar geçse de hala kullanmaktadır, kimisi uzun yıllar uğraşlar verip almıştır onu. Kısaca kırarsanız yenisini almakla çözülebilecek gibi bir hasar vermezsiniz. Elinize çalmayı bilmeden aldığınız keman 10 yaşında çocuğa kullanmasını bilmeden verilmiş bir Ferrari'dir müzisyen için. Daha da ayrıntı vermek gerekirse enstrumanlar aynı elden, fabrikadan çıksalar dahi eş değildirler. Gözle görülemeyecek küçük ayrıntıları vardır. Müzisyen uzun çalışmalardan sonra bu ayrıntıları ezberler ve artık parmakları, dudakları onu tamamı ile tanımıştır, sanatını yaparken bu tanışıklık onun yorumlarına, çalımına yansır. Yenisi verilse bile tıpatıp aynısı olmaz.
Müzisyen için “yangında ilk kurtarılacaktır” çalgısı. Bu değimi gerçek yapanlardan biri de efsanevi müzisyen B.B.King. 1949 kışında çaldığı bir dans salonunda ısınmak için kullanılan içi gazyağıyla dolu varil iki adamın kavgası sonucunda devrilir. Panikle sahneden sokağa fırlayan BB.King  gitarını unuttuğunu fark edince alevlerin arasından içeri girerek o dönemler fiyatı 30 dolar olan çok sevdiği Gibson gitarını kurtarır. Yangın söndürülünce kavga eden adamların öldüğü ve kavga sebebinin Lucille adında bir kadın olduğu anlaşılır. O geceden sonra BB.King gitarına Lucille adını verir ve bu gitarın hikayesini anlatan Lucille adlı şarkıyı besteler. Gibson,  ES-355TD-SV model gitarını B.B.King için yeniden düzenler. Gibson Lucille gitarlar hala üretilmektedir.




Hiç yorum yok: