Bir müzik aleti gördüğümüzde ona karşı merakımızı
gizlemeyiz. Özellikle daha önce hiçbir enstruman çalmamış kişiler için
incelenmeye değer, ilginç bir objedir. Elimizi uzatır dokunuruz. Çok çekicidir.
Kimi incecik tahtanın zerafetini, kimi pırıl pırıl parlayan ince işçilik ürünü metal
parçaları ile çok cazibelidir. Daha da ileri gider elimize alıp önceden
izlediğimiz kadarı ile ses çıkarmaya uğraşırız. Uzaktan bakınca beceriksizce tuttuğumuz
enstrumandan genellikle ses çıkaramaz ya da 1 saniye bile tahammül edilemeyecek
sesler çıkarır ve buna çok güleriz.Tüm bu olaylar sırasında sizi izleyen
enstrumanın sahibine bakın. İşte o an onun gözleri size çok şey anlatacaktır.
Bir de şöyle düşünelim; derin bir aşkla sevdiğiniz kadın size
"kim bu bana dokunan" der gibi yalvarırcasına bakarken, birinin gelip onu
boğazından tutup havaya kaldırdığını, yetmezmiş gibi sağa sola çevirip her an
bir yerini kıracakmış gibi hırpaladığını hayal edin. Ya da bebeğiniz uyurken
birinin gelip gözünü parmakladığını ve bunu yaparken ağlayan bebeğinize çok
güldüğünü.
Abarttığımı düşünebilirsiniz ama bir müzisyen enstrumanıyla
özel bir bağ kurar. Bu bağ onun maddi değeri ile bağlantısız onunla kurulan
iletişimin, yaşanmışlıkların sonucudur. Müzisyen ve enstrumanı, ele alınıp
çalınmaya başladığı andan itibaren birdirler.
Kimisi çocukken tanıştığı enstrumanını yıllar geçse de hala
kullanmaktadır, kimisi uzun yıllar uğraşlar verip almıştır onu. Kısaca
kırarsanız yenisini almakla çözülebilecek gibi bir hasar vermezsiniz. Elinize çalmayı
bilmeden aldığınız keman 10 yaşında çocuğa kullanmasını bilmeden verilmiş bir
Ferrari'dir müzisyen için. Daha da ayrıntı vermek gerekirse enstrumanlar aynı
elden, fabrikadan çıksalar dahi eş değildirler. Gözle görülemeyecek küçük
ayrıntıları vardır. Müzisyen uzun çalışmalardan sonra bu ayrıntıları ezberler
ve artık parmakları, dudakları onu tamamı ile tanımıştır, sanatını yaparken bu
tanışıklık onun yorumlarına, çalımına yansır. Yenisi verilse bile tıpatıp
aynısı olmaz.
Müzisyen için “yangında ilk kurtarılacaktır” çalgısı. Bu
değimi gerçek yapanlardan biri de efsanevi müzisyen B.B.King. 1949 kışında çaldığı
bir dans salonunda ısınmak için kullanılan içi gazyağıyla dolu varil iki adamın kavgası sonucunda devrilir. Panikle sahneden sokağa fırlayan BB.King gitarını unuttuğunu fark edince alevlerin
arasından içeri girerek o dönemler fiyatı 30 dolar olan çok sevdiği Gibson gitarını
kurtarır. Yangın söndürülünce kavga eden adamların öldüğü ve kavga sebebinin
Lucille adında bir kadın olduğu anlaşılır. O geceden sonra BB.King gitarına
Lucille adını verir ve bu gitarın hikayesini anlatan Lucille adlı şarkıyı
besteler. Gibson, ES-355TD-SV model
gitarını B.B.King için yeniden düzenler. Gibson Lucille gitarlar hala üretilmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder